AYM: Varlık yönetim şirketlerine 5 yıl vergi istisnası Anayasa'ya aykırı değil

Anayasa Mahkemesi, varlık yönetim şirketlerinin kurulduktan itibaren 5 yıl içinde birtakım vergi ve harçlardan istisna tutulmasının Anayasa'ya aykırı olmadığına hükmetti.

(AKAJANS) -  Anayasa Mahkemesi (AYM), varlık yönetim şirketlerinin kurulduktan itibaren 5 yıl içinde birtakım vergi ve harçlardan istisna tutulmasının Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verdi.

“Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerde sosyal, ekonomik, malî ve kültürel amaçlı birtakım muaflık, istisna ve indirimler tanınması, kanun koyucunun takdirine bağlı bir konudur.” tespitine yer verilen AYM kararında şöyle denildi:

“Öngörülen ayrımın nesnel ve makul bir temele dayanmadığı söylenemez. Kuralla getirilen harç avantajının ölçüsüz bir yönünün de bulunmadığı anlaşıldığından kuralın Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmediği sonucuna varılmıştır.”

Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesi, varlık yönetim şirketlerinin kurulduktan sonra ilk 5 yıl birtakım vergi ve harçlardan muaf tutulmasına ilişkin kanun maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu.

Yerel mahkeme, Bankacılık Kanunu'nun 143. maddesinin 6’ncı fıkrasının Anayasa'nın 2., 10. ve 11. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesini talep etti. 

Bir carlık yönetim şirketince açılan alacak davasında itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu yönündeki iddiayı ciddi bulan yerel mahkeme, söz konusu fıkranın iptali için AYM’ye başvurdu.

Başvuru kararında iptali istenen fıkra; varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemlerin ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtların, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince Damga Vergisi Kanunu'na göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanunu'na göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarların 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 39. maddesi hükmünden istisna olmasını öngörüyor.

Başvuruyu karara bağlayan AYM, söz konusu fıkradaki harç ve vergilerden muafiyete ilişkin ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan yerel mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere ilişkin başvurunun bu mahkemenin yetkisizliği nedeniyle oy birliği ile reddine karar verdi. 

AYM, kanunun 6’ncı fıkrasının "Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri ... yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince ... 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, ... istisnadır." kısmının "Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri..." ibaresi yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına hükmederek itirazın reddine oy çokluğu ile karar verdi. Karara üyelerden Celal Mümtaz Akıncı karşı oy verdi.

AYM kararında şunlar kaydedildi:

“İtiraz konusu kuralla konusu sorunlu varlıklar ve alacaklar olan hukuki işlemlerden doğacak masrafın azaltılması suretiyle bankacılık sektörünün sağlıklı bir şekilde işleyişinin sağlanması ve sürdürülmesi gayesiyle kurulan varlık yönetim şirketlerinin teşvik edilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralla öngörülen ayrımın nesnel ve makul bir temele dayanmadığı söylenemez. Kuralla getirilen harç avantajının ölçüsüz bir yönünün de bulunmadığı anlaşıldığından kuralın Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmediği sonucuna varılmıştır.”

 

200-2001 yıllarında bankacılık sektöründe yaşanan kriz

 
Anayasa Mahkemesi kararında, 2000-2001 yıllarında bankacılık sektöründe yaşanan kriz sebebiyle ekonomik yapıda ortaya çıkan zararın giderilmesi ve buna bağlı sorunların çözümü ihtiyacı, yeniden yapılandırma programlarını ve bu kapsamda yasal düzenlemeleri beraberinde getirdiği hatırlatarak varlık yönetim şirketlerinin de Türk hukukunda ilk olarak 2002 yılında hükme bağlandığı hatırlatıldı.

Kararda, varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konusuna ilişkin ifadeler yer aldı:

“Faaliyet konusu bankaların, Fonun ve diğer malî kurumların sorunlu varlık ve sorunlu alacaklarının yönetimi olarak belirlenmiştir. Böylelikle özellikle bankaların sorunlu alacaklarının ve sorunlu varlıklarının bu konuda uzman şirketler tarafından yönetiminin sağlanmasıyla bankacılık sektöründe yaşanabilecek olası krizlerin ve bunun ekonomiye olumsuz etkilerinin önlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.”

 

İtirazın gerekçesi

AYM kararında, yerel mahkemenin itiraz gerekçesi ise şöyle özetlendi:

“Başvuru kararında özetle varlık yönetim şirketlerinin kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince harç ödemekle yükümlü olmamalarının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, varlık yönetim şirketlerine bu konuda imtiyaz tanınmasının kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa'nın 2., 10. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.”

 

Anayasa'ya aykırılık sorunu mütalaası ve hüküm

 

Varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemlerin ve bunlarla ilgili olarak düzenledikleri kağıtların, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 492 sayılı Kanun'a göre ödenecek harçlardan istisna tutulduğunu hükme bağlanması kuralı; AYM tarafından Anayasa'nın 73. maddesi yönünden de incelendi.

 

"Vergi, harç istisnası kanun koyucunun takdirine bağlı"

 

Anayasa'nın 73.maddesinin üçüncü fikrasında "Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır" hükmüyle verginin kanuniliği ilkesinin benimsendiği vurgulanan kararda şunlar kaydedildi:

“Vergilendirmede genel kural, kanunla belirlenmiş konu ve kişilerden vergi, resim ve harç alınmasıdır. Kanun koyucu, kimi durumlarda vergi kapsamına alınan konuyu, kimi durumlarda kişileri vergi dışında tutabileceği gibi verginin tümünden ya da bir bölümünden de vazgeçebilir. Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerde sosyal, ekonomik, malî ve kültürel amaçlı birtakım muaflık, istisna ve indirimler tanınması, kanun koyucunun takdirine bağlı bir konudur.
Varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemlerden ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 492 sayılı Kanun'a göre harç ödenmemesini öngören kuraldaki konunun unsurlarının, kapsamının ve süresinin yeterli açıklıkta kanunla belirlendiği gözetildiğinde kuralda kanunilik ilkesine bir aykırılığın bulunmadığı anlaşılmaktadır.”
 

“Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez”

 

Anayasa’nın 10. maddesinde zikredilen “kanuna eşitlik” ilkesi açısından da dosyayı inceleyen AYM’nin kararına şu ifadelere yer verildi:

“Anayasa'nın anılan maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Varlık yönetim şirketlerinin belli bir süreyle harç ödememesi bağlamında eşitlik ilkesi yönünden yapılacak anayasallık denetiminde öncelikle Anayasa'nın 10. maddesi çerçevesinde aynı ya da benzer durumda bulunan kişilere farklı muamelenin mevcut olup olmadığı belirlenmelidir. Yapılacak bu belirlemenin ardından ise farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı ve ölçülü olup olmadığı hususları irdelenmelidir.
Anonim şirketler esas itibarıyla  6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenmiş olmakla birlikte Kanun'un 330. maddesinde "Özel kanunlara tabi anonim şirketlere, özel hükümler dışında bu kısım hükümleri uygulanır” denilmektedir. Dolayısıyla anonim şirket şeklinde kurulması gereken varlık yönetim şirketleri de 5411 sayılı Kanun'daki özel hükümler dışında 6102 sayılı Kanun'a tabidir. Bu itibarla diğer anonim şirketlerin harç ödeme yükümlülüğünün kural olarak devam etmesine karşın 5411 sayılı Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerine yaptıkları işlemler ve düzenledikleri kağıtlar sebebiyle belli bir süreyle de olsa harç ödememe imkânının tanınmış olması nedeniyle diğer anonim şirketler ile farklılık yaratıldığı anlaşılmaktadır.
Eşitlik ilkesinin gereği olarak karşılaştırma yapılmaya müsait olacak şekilde benzer durumda olanlar arasından bir kısmı lehine getirilen farklı düzenlemenin bir ayrıcalık tanınması niteliğinde olmaması için nesnel ve makul bir temele dayanması ve ölçülü olması gerekir.
Anayasa'nın 167. maddesinin birinci fıkrasında “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır;..." denilmiştir. Bu kapsamda devlet, tasarrufları korumak ve biriken tasarrufların millî ekonominin gereklerine göre kullanılmasını sağlamakla görevli olup bu görevini yerine getirebilmek için para ve kredi piyasalarını düzenleme ve denetleme gereksinimi duyabilir. Devletin para, kredi ve sermaye politikalarının oluşması ve belirlenmiş politikaların uygulanması konusunda sahip olduğu ekonomik görevlerini gerçekleştirebilmesi için ulusal ekonominin gereklerine uygun olarak hangi düzenlemeleri yapacağı ise anayasal sınırlar içinde kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır.”

  

Anayasa’nın 10. maddesindeki “kanun önünde eşitlik” prensibi açısından başvuru incelenirken kararda, varlık yönetim şirketlerinin kamuya olan faydalarına da değinildi. 

İtiraz konusu kural uyarınca 5411 sayılı Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bunlarla ilgili olarak düzenledikleri kâğıtlar sebebiyle harç ödemeyecek olmasının, bu şirketlerin faaliyet konusu dikkate alınarak değerlendirildiği hatırlatılan AYM kararında  şöyle denildi:
“Varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konusu bankaların, Fonun ve ana faaliyet konuları para ve sermaye piyasaları olan ve bu konulardaki Özel kanunlara göre izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren kurumlardan, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri, finansman şirketleri ve varlık yönetim şirketleri gibi finansman sağlama veya ödünç para verme işleriyle iştigal eden tüzel kişilerin sorunlu varlıklarının ve bu kapsamda özellikle sorunlu alacaklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması olarak belirlenmiştir. Böylelikle bir taraftan başta bankalar olmak üzere finans piyasası aktörlerine sorunlu varlıklarını ve sorunlu alacaklarını varlık yönetim şirketlerine devrederek kendi bilançolarından çıkarmak suretiyle bilançolarını iyileştirme imkânı tanınmış, diğer taraftan da sorunlu varlık ve alacakların, alanında uzman varlık yönetim şirketleri tarafından nakde çevrilebilmesinin önü açılmıştır. 
Varlık yönetim şirketleri tarafından devralınan sorunlu varlıklar ve sorunlu alacaklar, nitelemeden de anlaşıldığı üzere nakde çevrilememe veya gerçek değeri üzerinden nakde çevrilememe ihtimalini içeren varlık ve alacaklardır. Başka bir ifadeyle para, kredi ve sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işleyişini riske atabilecek nitelikte olan sorunlu varlıklar ve sorunlu alacaklar, varlık yönetim şirketleri tarafından devralınmaktadır. İtiraz konusu kuralla konusu sorunlu varlıklar ve alacaklar olan hukuki işlemlerden doğacak masrafın azaltılması suretiyle bankacılık sektörünün sağlıklı bir şekilde işleyişinin sağlanması ve sürdürülmesi gayesiyle kurulan varlık yönetim şirketlerinin teşvik edilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralla öngörülen ayrımın nesnel ve makul bir temele dayanmadığı söylenemez. Kuralla getirilen harç avantajının ölçüsüz bir yönünün de bulunmadığı anlaşıldığından kuralın Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmediği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa'nın 10. ve 73. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.”
AKAJANS

Bakmadan Geçme